Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Uzman Psikoloğu Nur Dinçer, her yaşta görülebilecek olan travmanın çeşitlerinin , kişilik yapısı ve yaşa göre değişim gösteren, travma şiddetiyle ilgili olduğunu söyledi.
Psikolog Nur Dinçer, ’’Bir bebek ile yetişkinin yaşadığı travma aynı olmayacaktır. Mesela bebeğin altını değiştiriyorsunuzdur. Yanında duran oyuncak, bebeğin üstüne düşer. Biz yetişkinlere göre çok basit olan bu durum, bebeğe göre travma olabilir’’ dedi.
İnsanlar için travmanın değişik şekillerde geliştiğini ifade eden Dinçer, ’’Mesela bir çocuk açısından bakılırsa çok gürültülü bir ortam, evde anne ve babanın kavga etmesi, öğretmenin okulda attığı tokat, arkadaşları tarafından tartaklanması travmatik bir durum olabiliyor. Travma için illa bir ölüm, kaza olayı gibi büyük bir şey olması gerekmiyor. Zaten travmayı tanımlarken, kişinin günlük yaşantısındaki rutinin bozulması olarak tanımlıyoruz’’ şeklinde konuştu.
Nur Dinçer, travma etkisinin daha çok çocuğun yaşadığı aile ortamı ve çocuğa verilen aile desteği ile ilişkili olduğunu belirterek şunları söyledi:
’’Diyelim ki çocuk öğretmeninden dayak yedi. Eğer çocuk evde de anne babasından destek görmeyen, evde de şiddet gören bir çocuksa, bu çocuğun yaşadığı travma, okula gidip çocuğuna sahip çıkan anne ve babanın çocuğunun yaşadığından çok daha zorlu olur. Bir travmayı atlatmanız için sosyal destek ve yeniden rutin sağlanması gerekmektedir. Herkesin travmayla başetmesi farklıdır. Hepimizin var sayılan bir travma kutusu vardır. Bazılarınınki çok küçüktür, bazısının geniştir. Geniş olanlar daha büyük olayları daha kolay atlatır. Travmayı çabuk atlatmak, kişilik yapısı, genetik özellik, yaşanılan aile ortamı ile sosyal çevre ve bilgi düzeyiyle ilgilidir.’’
Köyde Yaşayan Çocuk ile Şehirde Yaşayan Çocuk
Psikolog Nur Dinçer, yaşam şeklinin, çocuklarda travma ile başetme şekillerini değiştirdiğini kaydetti.
Dinçer ’’Köyde yaşayan çocukla şehirde yaşayan çocuğun bazı konularda travma ile başetme şekilleri farklıdır. Köyde yaşayan bir çocuk, bir hayvanın doğup büyüdüğünü ve öldüğünü görür. Oysa apartmanda yaşayan çocuğun bunu görmesi çok güçtür. Ama hayat köyde daha doğal yaşanır’’ dedi.
Ölüm konusununda da ailelerin büyük bir kısmının, çocuğu yanlış yönlendirdiğini ve ölüm olayının çocuktan saklanılmasının doğru olmadığını belirten Nur Dinçer şöyle devam etti:
’’Çocuk olayı aradan zaman geçince pat diye bir konuşmada öğrenir ve şok olur. Halbuki doğal olan, çocuğun bu duyguyu aile bireyleriyle birlikte yaşamasıdır. Hep beraber üzülmek ve sevinmek gerekiyor. Öbür türlü çocuk, ölümü ağlanılmayan, üzülünmeyen, duyguların unutulduğu, hiçbir şeyin belli edilmediği bir olay gibi öğrenir.’’
"Farklı Dışa Vurumlar Ortaya Çıkabilir"
Bazen travma yaşayan çocuklarda farklı dışa vurumlar ortaya çıktığına da dikkat çeken Nur Dinçer şöyle konuştu:
’’İlla her çocuk, korkular, kabuslar, ağlamalar gibi tepkiler göstermez. Mesela okul başarısı düşer, iyi notlar alırken birden bire kötü notlar alır. Arkadaşlarıyla oynamaz, okula ilgisini kaybeder. Uykusu azalır, iştahı azalır. Ya da eskiden uslu olan bir çocuk yaramaz, aşırı hareketli olur. Mesela bizim çocuğumuz çok hareketli diye buraya gelirler, her hareketli çocuğun hiperaktivite sorunu olmayacağını düşünerek, buna neden olacak bir travmatik olay olmuş mu diye bakarız. Ondan sonra nasıl bir yol izleyeceğimize karar veririz.’’
Çocuk Tacizleri
Psikolog Nur Dinçer, ülkede sık sık yaşanan çocuk tacizlerine de değinerek, ebeveynlerin çocuklarına cinsellik hakkında bilgi verip, onları gelecek tehlikelere karşı uyarmaları gerektiğini söyledi.
Cinsellik konusunun çok üstü kapatılan bir konu olduğunu da vurgulayan Dinçer, ’’Komşunun büyük erkek çocuğu kızı taciz eder, okulda büyüklerden biri çocuğu tuvalette sıkıştırır ve taciz eder. Sonra aile kalkar olayın peşine düşer. Halbuki çocuk önceden bilgilendirilse, hem bunları sır olarak saklamayacak hem de bu durum olmadan önce kendini koruyacak. Bu yüzden ailelerin çok dikkat etmesi gereken en önemli noktalardan biri budur’’ diye konuştu.
Nur Dinçer, ailelerin çocuğa, ergenlik döneminde artık bir birey olduğunu hissettirmeleri gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
’’Çocuğun her şeyini kontrol etmek, her anına müdahale etmek, telefonunu, bilgisayarını karıştırmak, çocuğuna hiçbir mahrem alan bırakmamak çok yanlış. Her zaman çocuktan bir adım önde olacaksınız, kontrol edeceksiniz, ama karda yürüyüp izinizi belli etmeyeceksiniz. Ama bizde ne yazık ki aileler bunu yapmıyor. Anne ve baba dışarıdan gelecek tehlikelere açık ve uyanık olmak zorunda. Ancak aile çocuğu korurken, bunu belli etmeden, ona birey olduğunu hissettirerek ve mahrem alanı bırakarak yapmalı. Ya tamamen içine giriyorlar ya da tamamen ilgisiz kalıyorlar. Bence en çok dikkat edilmesi gerek şeylerden biri de bu. Çocuğa yaşam alanı tanımak gerekiyor. Çok fazla bunalım yaşayan, hayatı yaşanmaz bulan çocukların ailelerine baktığınızda ya çok kontrolcü ya da çok ilgisizdir.’’