CİLT KANSERLERİ
Vücudun en büyük organı olan "deri"nin kanserleri son yıllarda artış göstermektedir. Cilt kanserlerinin etkenlerinden "çevresel faktörler" etkilerini fazlasıyla göstermeye başlamıştır ki bunların en önemlileri ışık, çevre kirliliği ve stres olarak sayılabilir. Işık sınıfında, mor ötesi ışınlar, doğal koruyucu kalkanımız olan ozon tabakasının incelmesi bir yana solaryum alışkanlığına bağlı olarak da daha etkili olmaya başlamıştır. Çevre kirliliği de malum olduğu üzere sigara dumanından tutun da nasıl trafiğe çıkabildiğine şaşırdığımız bazı motorlu araçların egzoz dumanına kadar birçok sebebe bağlıdır. Tüm bunlar stresle birleşince insanın doğal savunma mekanizmaları zayıflamaktadır.
Bilimsel açıdan bakıldığında hepimizin vücudunda mütemadiyen kanser hücreleri oluşmaktadır. Ancak savunma sistemi hücreleri bunları tanıyıp yok etmekte, bazısı da kendiliğinden, yani kanserleşirken çoğalma özelliğini yitirdiğinden yok olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kliniğimizde uygulanan "ozon terapisi"nin önemi daha da ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde henüz tam bir kanser tipi ve yoğunluğu haritası çıkarılmamıştır. Ancak bilinen odur ki açık tenli ve özellikle bronzlaşmadan önce kızaran, çillenmesi olan, çok miktarda beni olan, ailesinde cilt kanseri hikâyesi olan, dezenfektan, benzen, arsenik ve zift gibi kimyasal maddelere uzun süre maruz kalanlar özellikle risk altındadır. Bununla beraber, bir veya iki ay gibi uzun süre iyileşmeyen yarası olan herkes cilt kanseri şüphesi altındadır. Cilt kanserlerinin üç cinsinden ikisi hayatı nadiren tehdit eder. Bir tanesi "ehven-i şer" denebilecek şekilde çok yavaş ilerleyip neredeyse yayılım yapmazken, diğeri daha hızlı yayılmasına rağmen açık yara şeklinde olması sebebiyle rahatsızlık vererek tedavi olma ihtiyacı doğurduğundan hastayı cerrahiye yönlendirmektedir. Üçüncü cins ise Malign Melanom'dur ve adında "habaset" taşıdığı gibi gerçekten de vücudun en habis kanseridir. Genellikle ben olduğu sanılır ve "o", saman altından su yürütürken, yani uzak vücut bölgelerine yayılırken hasta farkına bile varmaz. Bu sebeple çok benli şahıslar, bunları yakından takip etmeli, mümkünse fotoğraflı vücut topoğrafisi yaptırmalı, benlerdeki boyut, renk ve şekil değişikliklerinde hemen doktora başvurmalıdırlar. Özellikle kenarları düzensiz ve alacalı benler çok tehlikeli olabilmekle beraber rengi koyu iken açılan benler acil durum habercisidirler. Bu gibi durumlarda vakit kaybetmeden bir dermatoloğa veya plastik cerraha danışmalı, gereken tedavi en kısa zamanda yapılmalıdır. En uygun tedavi cerrahi olarak o dokunun çıkarılmasıdır. Bu, tümörün histopatolojik kontrolüne de olanak sağlar. Cerrahi işlem genellikle lokal anestezi altında yapılabilmekte, hasta bir iki saat içinde tekrar normal düzenine dönebilmektedir. Kriyoterapi, radyoterapi, kemoterapi, küretaj ve koterizasyon ve hatta "lazerle alma" gibi işlemler tedavi açısından güvenilir değildirler, daha fazla şekil bozukluğu yapabilirler ve patolojik kontrol yapılamadığı için gerçek teşhis konamamakta ve girişimin gerçekten başarılı olup olmadığı teyit edilememektedir. Bu sonuncusu çok önemlidir. Çünkü patolojik sonuç raporu, yapılmış olan tedavinin başarısının karnesidir. Bu rapor olmadığı zaman başarı şüphelidir.
Çevresel etkenlerden güneş ışınlarının önemini hatırlatmakta fayda görüyor, özellikle hassas cilde sahip olanların koruma etkisi yüksek güneş koruyucu kullanmalarını ve solaryum ziyaretlerinde kaliteli ve sertifikalı solaryum cihazlarını tercih etmelerini öneriyor, sağlıklı günler diliyorum.
)