Bağlanmayacaksın diyordu şair hiçbir şeye ve hiçbir yere, eğer bağlanmazsan ait olduğunu da hissetmezsin ve acı çekmezsin diyordu. Bir bakıma haklıydı insanlar bir şeye bağlandığı zaman ona alıştığı zaman o şeyle ilgili duygusal bağ geliştiriyor ve bağlı olduğu şey olumsuz etkileşime açık olduğu için üzülme ve olumsuz duygu durumu içine girme ihtimali ortaya çıkıyor. İnsanların yaptıkları en ustaca şey hayatlarında ki olumsuzlukları araştırıp olmasa dahi onları var edip kendilerini üzmektir. Böyle bir özelliğe sahip olduğumuz için de bağlandığımız şeylerin elimizden gitmesi ve tek taraflı bir bağ düşüncesi bizi ruhsal açıdan çok yıpratıyor. Şairin yaklaşımı bu olsa gerek, insanlara eğer üzülmek istemiyorsan bu dünyada hiçbir şeye bağlanmayacaksın ki bir gün elinden giderse ya da hiç senin olmazsa üzülmezsin ve depresif duygularla savaşmazsın. Şairin bizleri düşünmesi ve üzülmememizi istemesi çok hümanist bir yaklaşım fakat ya insanlar hiçbir şeye bağlanmazlarsa hangi duyguları yaşayacaklardı. Acaba bir yere ve bir şeye bağlanmayan insan uzay boşluğunda gibi olmaz mı? Hiçbir yer de değilsin…
Yüzyıllardır filozoflar hayatın anlamını bulmak adına çalışmışlar ve insanların hayatlarının anlamlı olması için bir şeylere bağlanmaları düşünüp bizlere yönlendirmede bulunmuşlardır. Dinin ortaya çıkması da insanların hayatlarında bağlanacak bir şeyler aramalarından kaynaklanır. İnsanlık bağlanacak varlığını anlamlı kılacak şeyleri araştırmıştır. Bazen bir heykele bazen bir hayvana bazen bir bitkiye bazen bir doğa olayına bağlanarak hayatlarına anlam katmayı hedeflemişler. Bağlandıkları şeylerin kendilerinden üstün olmadığını anlayınca bizi var edenin bizden daha üstün olması gerektiğini düşünerek en doğru kararı vererek din kavramını çıkarmışlar.
Eğer bir şeye bağlanmayıp tarafsız yaşamayı seçersek çoğu zaman şairin olmasından korktuğu depresif durum kendini daha fazla gösterecektir. Bir boşluk içinde nereye gittiğini anlamayacak, hiçbir şeye bağlanmadığı için nerede olduğunu bilemeyecektir. İnsanların kendini anlaması için kendinin nerede olduğunu, hangi konumda olduğunu ve bulunduğu konumun ne anlam ifade ettiğini bilmeli ki, kendini başkalarına ifade edebilsin. Ben buradayım ve ben buyum diyebilsin başkalarını daha rahat anlayabilsin. Yoksa hiçbir şeye bağlı olmayan ve nerede olduğunun farkında olmayan insanların varoluşsal problemler yaşaması daha muhtemeldir. Kendini anlamayan bir insan başkalarını nasıl anlayabilsin? En temel psikolojik gereksinimimizin başlarında kendimizi başkalarına ifade etmek gelmektedir. Kendini diğerlerine anlatamayan insan yalnızlığı en çok yaşayan kişidir.
Arkasında onu bekleyen kimseler olmadığında ve hiçbir bağı olmadığında kişinin intihar düşüncelerinin artar ve bu düşünceleri gerçekleştirme ihtimalleri çok yüksektir. İntiharı düşünen insanlar genelde hayatta bir bağı olmadığını ve bu dünyada artık kalmasının bir anlamı olmadığını düşünerek hayatını sonlandırmakta bulur çözümü. İntiharı engelleyen en büyük etkenlerden biri de kişinin herhangi bir şeye bağlı olmasıdır. Onları bırakamadığı için hayatını sonlandırma düşüncesine engel olabilirler. Hayatımı; kızımı, eşimi, annemi… Bırakamadığım için sonlandıramadım… Önemli olduğunu düşündüğümüz şeylere bağlanırız, onlardan vazgeçmek, onları yok saymak intiharı engelleyen nedenlerdendir. Genelde insanlar ailelerine, sevgililerine, memleketine, topraklarına, bazıları da arabasına, evine bağlanır. Onlarla duygusal bir bağ kurarlar ve bu gözle görünen duygusal bağlarda bizleri hayata bağlar ve hayattan vazgeçme düşüncesini engeller.
Duygusal bağlar sonucu farklı duygu durumu içine gireriz bazen seviniriz bazen üzülürüz, bazen hırçınlaşır, sinirleniriz, bazen de çocuk oluruz. Hatta bu duygular bir dönem üst üste bile gelebilir, bir dönem hep üzülürüz bir dönem gelir mutlu olabiliriz, bazen de duysal karmaşanın içine girebiliriz. Bu duygusal değişim bazen çok rahatsız edici olabilir ama insan bu duygular sonucu hayatta olduğunu daha iyi anlar. Her zaman mutlu olmamız söz konusu değildir, zaten bu normal bir durum değildir, hayatta sadece mutluluk duygusu yoktur farklı duygularda vardır. Eğer insanların her zaman mutlu olması gerekseydi diğer duygular olmazdı, her zaman mutlu olan ve diğer duyguları sıfırlayan bir insan bir süre sonra mutluluğa karşı duyarsızlaşırdı. Zıtlıklar birbirini doğurur kötü olmasaydı iyinin değerini bilemezdik. Hatta içinde bulunduğumuz durumu isimlendiremezdik ve ne yaşadığımızın farkında olamazdık. Üzüntü olmasaydı mutluluğun verdiği hazza vakıf olamazdık.
Örneğin birisi sevgilisinden ayrılıyor ve bu duruma üzülüyor daha sonra sevgilimden ayrıldım ve bu durumdan dolayı üzülüyorum. Ama bu üzüntüden kurtulmak istiyorum ne yapmalıyım diyor. Bu üzüntüyü yok etmek belki mümkün belki değil fakat bir insanın sevgilisinden ayrıldıktan sonra üzülmesi kadar insanı başka bir tepki var mıdır? Hayatta her zaman mutlu olamayız derken kastettiğimiz konu şu; Sevgilisinden ayrılan bir kişi mutlu olmaz ( istisnalar dışında ) bu üzücü bir durumdur ve beklenilen tepki üzüntüdür. Duygu durum bozukluğu olan bir kişi üzücü bir durum karşısında mutluluk ve benzeri tepkiler verebilir ( sevinmesinin altında farklı bir neden yatmıyorsa ). Üzücü bir olay karşısında mutluluk tepkisi, beklenen bir tepki değildir. Anormal bir durumdur ve psikoloji literatüründe psikolojik sorun olarak geçer.
Bazı insanlar acıdan kaçmak için mutluluğundan feragat ediyorlar. Hiç mutlu olmazsam, hiçbir şeye bağlanmazsam o zaman hiç acı da çekmem. Bu durum sonucunda ne mutluluk ne de acı yaşıyor, nötr bir halde hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Durum böyle olunca da hayatı kaçırıyoruz, hayat akıp gidiyor. Biz ise film seyreder gibi acı çekmemek pahasına seyrediyoruz hayatı. Güneşin batacağından korktuğumuz için doğuşundaki zarafeti izlemekten kaçıyoruz. Hayattan bir etki almıyoruz ve hayata bir tepki vermiyoruz. Kısacası duygusal ötenazi yapıyoruz kendimize. Fiziki bir hayat sürdürüyoruz fakat bütün duygularımızı yok sayıyoruz. İçinde bulunduğumuz durumun duygusal hiçbir tanımı yok. Sadece fiziksel bir tanımımız var, yaşıyoruz buna yaşamak denirse tabi. Fiziksel fonksiyonlarımız çalışıyor sadece duygusal fonksiyonlarımız manipüle etmişiz…
Hayatta her şeyi kontrol altına almamamız mümkün değildir hayatla savaşmaktansa onu anlamaya çalışmak ve ona uyum sağlamak devam eden yaşantımızı daha yaşanılabilir hal almasına yardımcı olacaktır.
Yazan: Psk. Ayhan ALTAŞ