Günümüzde endüstrinin gelişmesi, besinlerin üretim ve tüketim ilişkileri gıda katkı maddelerinin kullanımını teknolojik bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Ev dışında çalışanların artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, besin hazırlama için kısıtlı zaman kalması veya besinleri pratik bir şekilde hazırlama isteği yarı-hazır veya ticari olarak tamamen hazırlanmış olan besin üretimini teşvik etmiş, bu da gıda katkı maddelerinin kullanımını kaçınılmaz kılmıştır.
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği Gıda Katkı Maddeleri’ni "gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılan maddelerdir” şeklinde tanımlanmaktadır.
Gıda Katkı Maddesinin Sınıflandırılması
Tanımdan da anlaşılacağı gibi gıda katkı maddeleri kullanım amaçlarına göre 4 grupta sınıflandırılır:
- Kaliteyi koruyarak raf ömrünü uzatanlar (prezervatifler, koruyucular)
- Yapıyı ve hazırlama, pişme özelliğini geliştirenler
- Aromayı ve rengi geliştiriciler
- Besin değerini koruyucu, geliştiriciler
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği'nde çeşitli amaçlarla kullanılan 300 civarında katkı maddesi yer almaktadır. Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği'nde, besin etiketinde içindekiler kısmında besine katılmış olan katkı maddesinin fonksiyonu ile birlikte adı veya E kodunun yazılması zorunludur.
Uluslararası Numaralandırma Sistemi
(INS-International Numbering System) ve E Kodu
Her gıda katkı maddesinin uluslararası kabul görmüş bir numarası vardır. Örneğin 621: Monosodyum glutamat (MSG), 102: Tartrazin vb. Avrupa Topluluğu'nda kullanımına izin verilen katkı maddelerine “European” kelimesinin baş harfi olan E kodu verilmiştir. E621: MSG, E102 :Tartrazin gibi. Aroma maddelerine E kodu ve numara verilmemiştir. Çünkü bu grup çok geniştir. Yaklaşık olarak 340 gıda katkı maddesi varken, aroma maddelerinin sayısı 1700 civarındadır.
Gıda Katkı Maddelerinin Sağlık Üzerine Etkileri
Gıda katkı maddeleri duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlar, deri döküntüleri ve astıma neden olabilir. Katkı maddelerine duyarlı kişiler olabilir. Ayrıca besinlere olan alerjik reaksiyonlar katkı maddelerine olan reaksiyonlardan çok daha yaygındır. Katkı maddeleri zıt reaksiyonları teşvik etmekten çok, önceden varolan duyarlılığı arttırmaktadır.
Gıda katkılarının riskleri ve yararları değerlendirildiğinde unutulmamalıdır ki; mikroorganizma kontaminasyonu ile oluşan gıda zehirlenmeleri, katkı maddelerinin etkisiyle tetiklenen astım atakları ve ürtiker vakalarından binlerce kez daha fazladır. Çok az sayıdaki kişi gıda katkılarına hassas olduğundan; bu kişilerin gıda etiketlerini okuyarak, bunlardan sakınmaları en iyi önlemdir.
Pek çok kişi marketlerde alışveriş yaparken üzerinde E kodu gördükleri ürünleri rafa geri bırakmaktadır. Halbuki o kod, ürüne eklenen gıda katkı maddelerinin belirli bir limite bağlı kaldığının kanıtıdır. Şimdilerde firmalar insanların bu hassasiyetini bildikleri için etiketlere E kodu yazmaktansa direkt olarak bütirik asit gibi kimsenin anlamayacağı dilden yazılar yazmaktadır. Halk arasında en zararlı gıda katkı maddesi gözü ile bakılan E 330 kodlu sitrik asit’in sebze ve meyvelerde bolca bulunan C vitamini olduğunu biliyor muydunuz? Eğer böyle bir etkisi olsaydı şu an yeryüzündeki herkes kanser vs. olurdu. Etiketinde sitrik asit yazan bir ürünü almaktansa E 330 yazılı bir ürünü seçmek, sanılanın aksine daha sağlıklı bir tercih olacaktır. En azından belli kriterlere bağlı kalınarak bu katkı maddesinin eklendiği düşüncesine sahip olunabilir. Aksi takdirde o üründe sitrik asit var, ama ne kadar? Bunun dozunu kimse bilemez.
Gıda katkı maddeleri uygun şekilde kullanıldığında, yani izin verilen katkı maddesi, izin verilen besinlerde, izin verilen miktarlarda ve yasalara uygun şekilde kullanıldığında yararlandığımız ve sağlık riskleri minimize edilmiş maddelerdir. Uygun gıda katkı maddeleri kullanımı ile ürün çeşitliliği artmakta ve besin kayıpları azalmaktadır. Gıda katkı maddelerinin uygun kullanımı üretici, tüketici ve devlet işbirliğini gerektirmektedir. Üreticiler, ürettikleri besinin kalitesini üretim aşamalarında, satışa sunmadan önce kontrol etmeye önem vermelidir. Tüketiciler gıda katkı maddeleri konusunda bilinçlendirilmelidir.
Doğru Bilinen Yanlış: Gıda Katkı Maddeleri Kanser Yapar!
Yapılan bilimsel çalışmalar tüm kanser nedenlerinin % 1’inden daha azının gıda katkı maddelerinden kaynaklı olabileceğini göstermektedir. Hatta bazı katkı maddeleri sanılanın aksine kanserojen maddelerin oluşumunu ya da etkisini engelleyici niteliktedir. Genelde koruyucu amaçlı kullanılan gıda katkı maddeleri besinin raf ömrünü arttırıcı, lezzet verici niteliktedir. Buna karşılık sigaranın kanser riskini % 30 oranında arttırması hep unutulan bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir gıda katkı maddesi toksik değildir. Toksik olan dozudur. Mesela Aspirin yüzyılın ilacı olarak seçilmiştir. Peki, siz her derde deva diye 1 kutu Aspirin yutarsanız ne olur? Mideniz hemen yıkanmaz ise ÖLÜRSÜNÜZ! Biz diyetisyenlerce günde 2–3 litre tüketin şeklinde önerdiğimiz su bile aşırı miktarda içildiğinde toksik etki yaratır.
Diğer bir örnek: Yapay tatlandırıcılar, ilk olarak 1900’lü yılların başında ortaya çıkmış, 1940’lardan beri tüm dünyada hem şeker hastaları hem de sağlığına özen gösterenler tarafından yoğun olarak kullanılmaktadırlar. Günümüzde en fazla kullanılan yapay tatlandırıcılardan biri olan aspartam üzerinde 200’ü aşkın bilimsel çalışma yapılmış, yüksek dozlarda kullanımında dahi zararlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Aspartam kullanımı Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanmıştır.
1939 yılında yapılan küçük çapta bir araştırmada sakarin içeren yapay tatlandırıcıların ratlarda (sıçanlarda) mesane kanserine yol açtığı saptanmıştır. Ancak bunu izleyen çalışmaların hiçbirinde benzer bir etkiye rastlanmamıştır. Zaten bilim dünyasında hayvan modelinde karşılaşılan bir durum insanlarda da aynen gerçekleşir diye bir durum söz konusu değildir. Yaklaşık 71 yıldır yapılan çalışmalarda çok daha yüksek dozlarda insanlara verilen bu yapay tatlandırıcılarda benzer bir yan etkinin görülmemesi üzerine, bugün bizler danışanlarımıza Dünya Sağlık Örgütü’nün onay verdiği bu yapay tatlandırıcıları önermekte ve kullanımlarında bir sakınca görmemekteyiz. Bu şekilde bir kanının oluşmasında 20. yüzyılın sonlarına doğru bulunan aspartamın rolü büyüktür. Aspartam piyasada sakarinin önüne geçmiştir. Sonraları sakarinin aspartama çamur at izi kalsın mantığı ile misilleme olarak unutkanlık, Alzheimer, MS hastalığı yaptığına dair demeçlerin verilmesi sonucu her 2 grup yapay tatlandırıcı da kötü olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak tüm tatlandırıcılar gerek diyabetliler gerekse formuna dikkat edenler ve aileleri tarafından rahatlıkla kullanılabilirler. Formda kalmak, şekerin zararlı etkilerine maruz kalmamak ve ağız tadından vazgeçmemek için yapay tatlandırıcılar güvenle kullanılabilir.
Dünya Sağlık Örgütü ADI değerleri ile (Acceptable Daily Intake) günlük alınmasına izin verilen miktarları saptamıştır. Örneğin aspartam için 40 mg/kg ADI değeri saptanmıştır. Yani gün içerisinde ağırlığınızın her 1 kg’ı için 40 mg aspartama müsaade edilmektedir. Bu da 70 kg. ağırlığındaki bir kişi için (70 x 40) 2800 mg. aspartama eşittir. Örneğin Canderel firmasının yapay tatlandırıcılarını ele alırsak; her bir tablette 18 mg. aspartam bulunmaktadır. Bu kişi 1 gün içerisinde (2800 / 18) 155 adet tatlandırıcı kullanabilir. Hele ki daha düşük dozda (10 mg.) aspartam içen Demi Canderel’i tercih ettiğinde (2800 / 10) 280 adet tatlandırıcı tüketebilir. O nedenle medyada şişirilen bazı haberlere inanmadan önce o yazının hangi kaynaktan sunulduğuna bir bakınız. Dış haberler yazılarak kaynak gösterilmeden belirtilen pek çok haber asılsızdır. Seçici davranmak sizin elinizde. Gerekirse bir diyetisyene danışmaktan asla kaçınmayınız.