Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, hormonal nedenler, psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp - damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık... şeklinde sıralanabilir.
Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Dahiliye uzmanı veya endokrinolog, diyetisyen, fizyoterapist ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Doktor tarafından yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde tıbbi beslenme tedavisine alınmalıdır. Egzersiz ve davranış değişikliği tedavisinin yerleştirilmesi ile hedefe ulaşılmalı ve kişi koruma programına alınmalıdır. 3 ay süresinde diyet, egzersiz ve davranış değişikliği tedavisi sonuç vermediği takdirde ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi düşünülebilir.
Zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır. Ayrıca obezitenin tedavisinde tek başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı ve davranış değişikliği tedavisi de gerekmektedir.
Gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür. Kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olmamaktadır. Ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir. Dengeli diyetlerde yağ, çok düşük oranlarda karbonhidrat içeren diyetlerde su ve açlık durumunda kas kaybı olmaktadır.
Türkiye’de şişmanlığın görülme sıklığı hakkında fikir veren bilimsel araştırmalara bakıldığında; Türk Kalp Vakfı tarafından gerçekleştirilen TEKHARF (Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri) Çalışması 1990 yılında %17,5 olan şişmanlığın 1998’de %28,7’lere çıktığını (yani 8 yılda %60 artışı) göstermektedir. 1999 yılında Prof. Dr. İlhan Satman ve arkadaşları tarafından yapılan TURDEP (Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi) Çalışmasında %22,3 olarak saptanan şişmanlık, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ve arkadaşları tarafından 2000’de yapılan TOHTA (Türkiye’de Obezite ve Hipertansiyon Araştırması) Çalışması ile %35 olarak saptanmıştır. Özetle şişmanlık her geçen gün hızla artmakta ve çığ gibi büyümektedir. Yapılan son bilimsel veriler ışığında 2010 – 2015 yılları arasında şişmanlığın katlanarak artacağı ve Türkiye’nin obezite konusunda ABD’den sonra 4. sırada yer alacağı belirtilmektedir. Örnek olarak Prof. Dr. Temel Yılmaz ve arkadaşlarının yakın bir tarihte yapmış oldukları bir araştırmada İstanbul’daki ilk ve ortaöğretim kurumlarının %98’inde kantin, sadece %2’sinde yemekhane bulunduğunu saptamıştır. Bu tablo bile içinde bulunulan durumun nedenlerini ortaya koymaktadır.
Tedavi edici sağlık hizmetlerinden ziyade koruyucu sağlık hizmetlerine daha bir önem vermek gerektiği düşünülürse en iyi tedavi hiç şişman olmamaktır denilebilir. Bu bağlamda ağırlık denetimini sürekli olarak sağlamak, hatta vücut yağ ölçümü yaptırmak gerekmektedir. Evlerde, eczanelerde bulunan klasik basküller sadece ağırlığını ölçebilmektedir. İşte bu noktadan hareketle yola çıkarak geliştirilen BIA (Bioelectrical Impedance Analysis) tekniği ile ölçüm yapan cihazlar birçok Tıp Uzmanı ve Sağlık Kurumu tarafından tercih edilmektedir. Ev tipi modelleri temin edilerek evlerde de kiloyu hatta daha da önemlisi yağ oranını kontrol altında tutmak mümkün olabilmektedir.
Diyetisyen M. Turgay KÖSE