sausageAhmet Bey, kendini uçurumun kenarında, sausagesausagealacakaranlık kuşağısausagesausagenda kaybolmuş bir zavallı gibi hissediyordu. İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu, sürekli evde oturmak ve uyumak istiyordu, iştahı da kapanmıştı. Sanki yaşam enerjisi bitmiş ve tükenmişti. Tek iletişim kurduğu kişi olan eşiyle konuşurken dalıp gidiyor, dikkatini konuşulan konuya veremiyordu. Son günlerde olur olmaz şeyler için ağlamaya da başlamıştı. Geçmişini gözden geçirdiğinde boktan bir hayat sürdüğünü düşünüyor, pişmanlık duyuyordu, gelecek için ise hiçbir umudu yoktu, gelecekte boktandı. Şimdiki hayatından memnun değildi, bu nedenle ölüm bir kurtuluş gibi görünmeye başlamıştı. Sonunda, eşinin baskısıyla bize başvurdu. Bitmiş ve tükenmiş bir haldeydi. İlaç tedavisinin yanında sausagesausageholistik psikoterapisausagesausage alan Ahmet Bey’in tam olarak iyileşmesi sausagesausage6 aysausagesausageı buldu. sausage
Yukarıdaki vakada gördüğümüz gibi, herkes yaşamının bir döneminde umutsuzluk, hüzün, keder, mutsuzluk gibi olumsuz duygulanımlar yaşayabilir. Bunlar, genellikle yaşanan olaylarla ilişkili ve geçicidir. Bazen bu duygulanımlar daha aşırı boyutlarda ve daha uzun süre yaşanabilir. İşte bu durumda, kendine özgü belirtileri olan, çok iyi tanımlanmış ve ciddiye alınması gereken bir hastalık olan depresyondan bahsedilebilir. Depresyon toplumda en sık rastlanan ruhsal bozuklukların başında gelmektedir.
Depresyon Nedir?
Kişide ilişkisel, kalıtımsal, çevresel ya da hormonsal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük halidir. Depresyon tıpkı diğer hastalıklar gibi, örneğin kalp ya da mide ülseri gibi tıbbî bir durumdur ve genellikle kişiden kişiye de değişiklikler gösteren bir grup belirti ve bulgulardan oluşur. Eğer;
—Kendinizi, bir süredir hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren bir biçimde ağlamaklı, üzgün, kederli, morali bozuk, mutsuz, dertli, çaresiz, sıkıntılı, zavallı, neşesiz, sinirli, çökkün, boşluktaymış gibi v.b. olarak tanımlıyor ve hissediyorsanız,
—Eskiden zevk aldığınız etkinliklerin çoğuna karşı ilginizde azalma varsa veya artık bunlardan eskisi gibi zevk almıyorsanız,
—İştahınızda azalma veya artma varsa ve istemediğiniz halde kilo veriyor veya alıyorsanız,
—Hemen her gün uykusuzluk çekiyorsanız ya da aşırı uyuyorsanız,
—Uykuya dalmakta güçlük çekiyor veya sabahları istemediğiniz halde erken uyanıyor veya gece sık sık uyanıyorsanız,
—Eskiye göre çok daha uzun süre uyumanıza rağmen kendinizi yorgun hissediyorsanız,
—Hemen her gün yakınlarınızın da fark ettiği şekilde konuşmanızda, düşüncelerinizde ve davranışlarınızda bir yavaşlamadan yakınıyorsanız,
—Karar vermekte, etkinliklere başlamakta ve sürdürmekte güçlük çekiyorsanız,
—Yorgunluk, bitkinlik ve enerji kaybınız olduğunu hissediyorsanız,
—Cinsel isteğiniz azalmışsa veya sertleşme sorunları yaşıyorsanız,
—Bedeninizde nedeni bulunamayan ağrılar, nefes darlığı, yorgunluk, baş dönmesi, mide ve bağırsaklarda gaz, ishal-kabızlık dönemleri gibi yakınmalarınız varsa,
—Değersizlik, kendini beğenmeme veya küçük görme, kendini kınama, suçlama ya da suçluluk duyguları sizi rahatsız ediyorsa,
—Düşüncelerinizi belli bir konuya yoğunlaştırmakta güçlük çekiyor veya zihninizin karmakarışık olduğunu hissediyorsanız, en basit konuda bile karar vermekte güçlük çekiyorsanız,
—Yineleyen biçimde “ölsem de kurtulsam” diye düşünüyorsanız veya aklınıza intihar düşünceleri takılıyor veya intihar planları yapıyorsanız, bunlardan birkaçı sizde varsa depresyonda olma olasılığınız çok yüksektir.
Depresyon her yaşta görülebilir. Kadınlarda en sık 35–45 yaşları arasında, erkeklerde ise; 45–55 yaşları arasında ortaya çıkar. Major depresyon bekâr ya da evlilere göre, ayrılmış ve boşanmış kişilerde daha çok görülür. Bekâr kadınlarda evlilere göre daha az oranda depresyona rastlanabilir. Erkeklerde ise evlilik, depresyon riskini bekârlığa göre azaltmaktadır. Bu kişilerin ailelerinde intihar ve alkolizm yüksek oranda görülmektedir. En az 6 ay süre ile işsiz kalan kişilerde de depresyon daha çok görülür. Depresyondaki bir hasta çevresine ve terapistine;
—"Uykuya dalamıyorum, bazen erkenden yoğun bir sıkıntı ile uyanıyorum."
—"Evime kimse gelsin istemiyorum, dışarıya da çıkmıyorum.
—"Karanlık ve sessiz bir odada, kendi başıma kalmak istiyorum."
—"Söylenen hiç bir şeyi anlayamıyorum, yeni bir şey öğrenemiyorum, söylenen her şeyi unutuyorum."
—"Çok üzgünüm, kederliyim, sanki daha önceki kişiliğimi kaybettim."
—"Hiçbir şeyden tat alamıyorum."
—"Bu sıkıntı, bu keder hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor."
—"Zaman zaman sebepsiz yere ağlıyorum."
—"Çok sıkılıyorum, daralıyorum, bunalıyorum, baş ağrılarım sıklaştı."
—"İştahtan kesildim, kilo vermeye başladım."
—"Hayat bana çok ağır geliyor."
—"Canım hiçbir şey yapmak istemiyor."
—"Kendimi çok yorgun, tükenmiş ve bitkin hissediyorum."
—"Son günlerde sabırsız ve tahammülsüz bir insan oldum."
—"Çocuklarımla ilgilenemiyorum, eşimi ihmal ediyorum, ailem bana yükmüş gibi geliyor."
—"Yaşamın bir anlamının kalmadığını düşünüyorum."
—"Ne yapacağımı bilemiyorum, karar veremiyorum.” şeklinde yakınmada bulunabilir.
Depresyonun oluşumunda etkili olan kişisel özellikler şunlardır:
—Öfke ve nefretini çevresindeki kişilerin kaybına yol açacağı düşüncesiyle onlara yönlendiremeyip, kendisine yönlendiren kişilerde depresyon sık yaşanır. Bu yapıdaki bir kişi, çocukluğunun ilk 1–2 yıllık döneminde düzenli ve yeterli bir anne-çocuk ilişkisi yaşamamıştır. Kişinin yaşadığı depresyon gerçek ya da farz edilen bir kayıp ile bağlantılıdır.
—Kişinin kendisi, çevresi ve gelecekten beklentileri, idealleri ile kendi gerçek durumu o kadar farklı, gerçekdışı ve orantısızdır ki, bu yüksek standartlara ulaşamamak kişide güçsüzlük ve yalnızlık düşünceleri ile depresyona yol açabilir.
—Kişinin süper egosu o kadar kuvvetli ve baskındır ki, sürekli kişiyi kısıtlayıp, suçlar, zevk verici, rahatlatıcı etkinliklerden ala koyup, adeta işkence eder.
—Kişinin çevresindekiler ondan o kadar çok şey beklemektedir ki, kişinin bu beklentileri karşılaması olanaksızdır. Bu da zayıflık ve çaresizlik düşüncelerinin gelişip, depresyona gidişe yol açabilir.
—Kişinin küçüklüğünden itibaren sevip, saygı ve gurur duyacağı, ondan da destek ve sıcaklık göreceği, benzemek istediği, imrendiği, idealize ettiği düzeyde bir kişi yoktur. Bu da kişiliğin gelişimini olumsuz yönde etkiler ve kendine güven kaybı ve depresyona yol açabilir.
—Çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli desteği bulamayıp, yanlış ya da yetersiz başa çıkma mekanizmaları geliştirmesine, bu da ileri dönemde depresyona zemin hazırlayabilir.
—Sahip olunan kişilik yapıları da depresyon gelişiminde etkilidir. Obsesif-kompulsif, bağımlı, histrionik ve sınırda (borderline) kişilik bozukluğu gösterenlerde depresyona eğilim daha yüksektir.
Depresyonun umut verici yanı tedavi edilebilir bir hastalık olmasıdır. Fakat talihsiz yönü ise, depresyonda olan kişilerin çoğunun tıbbi yardım almayı düşünememeleri ve bunun sonucunda da büyük acılar çekmeleridir. Bu nedenle, depresif yakınmalarınız varsa kendiniz, çevreniz ve geleceğiniz için bir terapiste başvurun ve yardım isteme hakkınızı kullanın. Çünkü umutsuzluk, mutsuzluk ve çaresizlik durumu olan depresyonda, umutsuzluğunuzu paylaşmak ruhsal iyileşmeye giden yolun ilk adımı olacaktır.
)