Allah’ın, eşrefi mahlûkat yani yaratıkların en şereflisi olarak yarattığı insan, dünyaya o kadar çok bağlandı ki, düz yolda, Allah ne verdiyse gaza basan bir şoförün araba kullanması gibi ha bire hayatın gazına basıyor. O gaza bastıkça, hayat arabası hızlandıkça hızlanıyor. İnsan farkında değil ama bir gün hayat arabası o kadar çok hızlanmış olacak ki kontrolünden çıkacak ve bir yere toslayacak ve tosluyor da. Bu toslama kimi zaman başka birinin hayat arabası oluyor, kimi zaman da kendi hayat arabası oluyor.
İnsan hırslandıkça daha çok şey kazandığını zannediyor ve daha çok hırslanıyor. Kazanıyor; araba kazanıyor, ev kazanıyor, yazlık kazanıyor, kışlık kazanıyor, ikinci arabayı kazanıyor, eşine araba kazanıyor, çocuklarına araba kazanıyor, çocuklarına ev kazanıyor, mevki kazanıyor, karizma kazanıyor, metres kazanıyor; kazandıkça kazanıyor ya da kazandıkça kazandığını sanıyor. Ya mutluluk, ya iç huzuru… Söyleyin bana kaç tane arabası olan veya kaç tane evi olan daha çok mutlu? Ya da kaç tane eşi pardon metresi olan daha mutlu? Bunların bir sınırı var mı? Ya da hayat sadece kazanma hayatı mı? Her gün onlarca intihar haberi okuyoruz. Bunlardan kaç tanesinin ikinci arabası var? Ya da tam tersi sorayım; bunlardan kaç tanesi metresi olmadığı için intihar ediyor? Cevabı olan varsa beri gelsin.
Hayır, yüz bin kere hayır… Bu dünya kazanma dünyası olsaydı kimse evlenmez, çocuk yapmaz hatta metresi hiç mi hiç istemezdi. Kim kazandıklarına ortak ister ki? O zaman, vitesi boşa almanın vakti gelmedi mi hala? Yoksa vitesi boşa almak için illaki yokuş aşağı gitmek mi gerekiyor? O zaman zaten gaza basmaya gerek kalmayacak. ‘‘Her zirvenin bir inişi vardır. Önemli olan zirvede tutunmaktır’’ diyenler hep kaybetti. Kendi gönül zirvelerine kendi çıkanlar hep baş aşağı düştüler. Başkalarının gönül zirvesine çıkanlar hariç… Onlar da zaten kendileri çıkmadılar o zirvelere. Gaza basarak değil vitesi boşa alarak fethettiler gönüllerin zirvelerini.
O zaman, bir kez daha düşünelim. Zirvelerde hep boran vardır, kar vardır. Zirveler ıssızdır, soğuktur. Yokuşa gelmeden önce, düz yolda vitesi boşa alalım. "Hep bana hep bana" değil, "Rabbena Rabbena" diyelim. Gerçek mutluluğu parada, malda, mevkide değil; ailemizde ve iç huzurumuzda arayalım. Nasıl hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışıyorsak, yarın ölecekmiş gibi de öbür dünya için çalışalım. Zirveden uçuruma yuvarlanmadan düz yolda vitesi boşa alalım ve hızımızı keselim.