İlkokulda sınıf öğretmeninin "4×5 kaç" diyerek sınıfa bir matematik sorusu sorduğunda, hevesle parmak kaldıran bir öğrencinin "22" cevabını verdiğinde, öğretmenin "gerizekalı ne 22’ si tabi ki 20" dediğini düşünelim. "Üstelik 22, 5’in katlarından mı? Aptal" dediğinde öğrencinin ne düşündüğüne ve bunun hayatının geri kalanına nasıl bir etkisi olduğuna bakalım;
* Öncelikle bilsem de bilmesem de parmak kaldırmamalıyım.
* Arkadaşlarımın hepsi güldü ve öğretmen bana gerizekalı dedi o zaman ben aptal ve gerizekalıyım.
* Bir daha hiçbir yerde fikrimi söylememem gerekiyor yoksa dalga geçerler.
Şimdi bu öğrencinin ilk anısı olsun; ayrıca bundan sonraki yaşantısında ‘‘ben başarılı olamam, sınavı kazanamam, yeni bir ortama giremem, benimle dalga geçerler, hareketlerim, duruşum, konuşmam tuhaf ya da saçma olabilir, yeni bir ilişki başlatamam’’ diye düşündüğünü ve bunu yaşadığı diğer benzer anıları olsun.
Ve diyelim ki öğretmen oldu. Son anı olarak Müdür Bey kendisinden 24 Kasım öğretmenler gününde konuşma yapmasını istedi. O güne kadar "eğer sesim titrerse, elim ayağım boşalırsa, çocuklara rezil olursam, müdürüm ve öğretmen arkadaşlarım benim halime acır ve küçümserlerse’" diye aylar öncesinden kasılmaya başlar. Bu durum uykusuz kalmasına, iştahının azalmasına ve o gün geldiğinde ya hastalık raporu ile geçiştirip ya da müdürden başka birisinin konuşma yapmasını istemesiyle özgüveninin daha da düşmesine dolayısı ile yeni bir travmatik anıya daha dönüşmesine sebep olur. Yani performans kaygısı olan sosyal fobik bir hastaya dönüşür. Tabi bir de olayın kelebek etkisi var. Bu duruma şahit olan öğrenciler aynı duruma düşebilirim kaygısıyla kendilerini ifade edecekleri platformlardan kaçınmaya başlayabilirler.
Peki tekrar başa dönersek bu travmanın sebebi olan, iyi bir formasyon almamış bir öğretmenin öğrencisi olmak haksızlık değil midir? Evet bu öğretmen iyi bir formasyon almış ve empati kurmasını bilen biri olarak öğrenci psikolojisini düşünüp şöyle deseydi; “arkadÇocuklar doğru cevap 20 ama arkadaşınızın yaptığı gibi parmak kaldırıp söz almanızı hepinizden bekliyorum. Önemli olan cesurca fikrinizi paylaşmaktır. Doğru ya da yanlış çok önemli değil. Hatta doğru bildiğiniz yanlışı fark ettiğinizde akılda daha kalıcı bile olabilir”. Peki bu durumda bu öğrenci ne düşünebilir; "Öğretmenim beni takdir etti. Bundan sonra da hep parmak kaldıracağım ama daha dikkatli olabilirim". Ve sonuç, özgüveni yüksek bir kişi olarak başarılı bir gelecek onu bekliyor olacaktı. Kısaca, bir olay bile bizi bambaşka kişi yapabilir. Tabi ki her öğrenci bu kadar etkilenmeyebilir ama mutlaka kötü hissettirir. İşte o yaşlarda bu olaya olgunlukla bakamayabiliriz. Bundan sonraki ilişkiler de bu olumsuz düşüncenin üzerine inşa edildiğinde tepkimiz çığ artı kar tanesi gibi bize geri dönebilir. Yani travmatik anılarımız bize 1+1 = 3 mantığıyla daha kalıcı ve kaçıngan bir yaşam sunar. Ve niçin bu kadar kaçınma davranışında ve kaygıda olduğumuzu anlayamayabiliriz. İşte EMDR bu anı ağını tekrardan kurgulayabilme şansını bize sunar. Ve bu sıkıntıların düşünce, duygu ve bedensel boyutunu bir film senaryosu gibi izletip duyarsızlaştırarak vedalaşmamızı sağlar.
EMDR; Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma, yeniden işleme tekniği olarak psikoterapinin bir parçasıdır. Emdr ile olumsuz yaşantıların, beynin işlenmemiş bilgi ağından, işlenme sürecini tekrar hareketlendirerek yeniden işleyip olumlu düşüncelerle yer değiştirmesi ve olumsuz yaşantıların bugün ve yarın kişiyi rahatsız etmeden çözümlenmesidir. Kısaca olumsuz yaşantılarımızın duygu, düşünce, bedensel duyum ve davranışlarımızda düzelmesidir.
Öncelikle EMDR ile hipnoz karıştırılmamalıdır. Hipnoz ayrı bir tedavi yöntemi olup, trans (uyku-uyanıklık) halinde olumlu telkin almayı kolaylaştırmaktır, EMDR ise beynin bilgiyi işlemesini sağlamaktır. Yani EMDR telkin yöntemi ile değil odaklanan anıdan yola çıkıp serbest çağrışımla diğer anılarla bağlantısını kurup bazı şeylerin fark edilerek yeniden işlenip duyarsızlaştıma sürecini başlatmış olur. Böylece tetikleyiciler etkisini yitirmiş olur.
Beynimizin işleyişi adaptif bilgi işleme şeklindedir. Yani tüm yaşantımızın beynin belli merkezlerinde uyarlama ile dış dünyayı iç dünyamızda tanımlamasıdır. Bu durum her şeyin kodlandığı ve işe yararlılığına göre geri çağrıldığı öğrenme şeklidir.
Bazı kötü anlarımızın işlenmesinde bozulmalar olabilir. Olumsuz anıların tümü parçalar halinde kilitli kaldığından, daha sonra benzer olaylar ya da hatırlatıcılarla tekrar (belki de daha şiddetli bir şekilde) bizi kötü etkiler. Bunun mekanizması beynin norokimyasal akışının bozulması ile olur. Yani travmatik anının işlenmesi sırasında beyindeki bazı taşıyıcı maddelerinin (serotonin, dopamin, noradrenalin, oksitosin vs.) belli merkezlerde azalıp artması gibi dengenin bozulduğu durumlardır. Birinin azalması ile anının hatırlanmasının zorlaşması diğerinin artması ile bugünkü tetikleyicilere aşırı tepki vermemize ya da flashback’lere sebep olur. Emdr ile bu çarkın tekrar işlenmesi sağlanabilir.
Beynimiz oluşmaya başladığı andan itibaren aynı zamanda da bir budanma yaşar. Yani ana rahmindeki yaşadığımız bir olayın bile beynin budanma sürecinde, işlenmeden bir yerlerinde kilitli ve olgunlaşmamış haliyle kaldığı düşünülebilir. Fiziksel bir sorun olan kordon dolanması gibi oksijen azalmasına bağlı travma ya da annenin aracılığı ile temas kurduğu dış dünyadaki olumsuz her şey bebeğin nöronal gelişimini etkiler. Yani budanmadığında ileriki yıllarda yaşadığımız hatırlatıcı olumsuz anılar olabilir. Nasıl ki çocukluk çağı anılarımız geleceğimizi etkiliyorsa bunun miladına ana rahmindeki süreci de eklemek gerekir.
Çocukluk çağı anılarımıza okul çağı anılarımızı da eklediğimizde kişiliğimizi etkileyen birçok etmen (kişi, yer, olay vb.) vardır. Bunlardan olumsuz olanlarını travmatik yaşadığımızda beynin işleyişinde bazı aksaklıklar olur. İşte bu durum bir korku, aksiyon filminin fragmanı gibi ürküten, kötü hissettiren ve hatta bastırılmaya çalışılan ses, görüntü efektleri gibi tetikleyici flashback’lerle doludur. Bazen olayı ve kişileri çok iyi hatırlayamayabiliriz ama o andaki kokuyu, sesi, bedensel duyumu (uyuşma, yanma, titreme, boğulma hissi, ürperti, ağrı, göğse bir şey oturuyor hissi vb.) hatırlayabiliriz. Tıpkı olumlu anılarımızdan kokulu silginin okul sıralarını hatırlatması gibi, benzin kokusunun da trafik kazasında arabada sıkışmışken sızan yakıt kokusunu hatırlatması o anıyı canlı tutabilir.
Emdr için psikoterapinin bir parçası ya da psikoterapi sırasında kullanılan bir teknik diyebiliriz. Çift yönlü uyaran tekniği ile beynin nöron (beyin hücresi) ağının hareketlendiği ve tekrar kurulan nöronal ağ ile bilgi akışı sağlanması böylece bilginin yani anının yeniden işlendiği ve artık puzzle’ın tüm parçaları doğru yerleştirilip vedalaşılan bir anı haline getirildiğini düşünün. İşte ışık hızıyla iyileşmenin gücü beynimizdeki o anı ağının yeniden formatlanmasından ibarettir.
Emdr sırasında duygu yükünün ne kadar olduğu kestirilemediği için önce çift yönlü uyaranla güvenli alan çalışması yapılması önemlidir. Bundan kasıt kişinin mutlu, huzurlu, güvende hissettiği bir olay ya da hayal olabilir. Daha sonra rahatsız olduğumuz her neyse onunla ilgili ilk anı, en kötü anı ve en son anı ile bunlara karşılık gelen hisler, duygular, bedensel duyumlar belirlenir. Bu anıların rahatsızlık hissi ile olması istenen düşünce ve duygunun gerçekleşme durumu puanlanıp hedef anı ile başlanır. Tabi emdr protokolü içerisinde kaynak yerleştirme ve gelecek şablonu gibi aşmalar da var. Amaç önce kötü anıları duyarsızlaştırma sonra bunun yerine olumlularını koyup güçlendirmedir. Terapistin bilişsel müdahalesi ile terapi şekillenir.
Emdr ilk başta terapistin parmaklarını sağdan sola ve soldan sağa hareket ettirirken bu sırada danışan gözleriyle bu hareketleri belli sayıda takip etmesi ve o sırada hedef anıya odaklanması ile başlamıştı. Daha sonra bu hareketin dokunsal olarak danışanın dizine dokunarak ya da kulaklıkla belli bir senkronda bir sağ bir sol kulağına ses vererek ya da titreşimle yine ritmik olarak sağ ve sol eline uyaran verilerek de yapılmaya başlanmış. Amaç beynin her iki küresi ve belli merkezler arasında bağlantı kurdurmaktır. Bu merkezlerin hareketlenmesini sağlayarak belirlenen anıdan yola çıkıp serbest çağrışım ne ise (o anıya ait ayrıntılar, hislerin sebepleri olan başka anılar, daha önce yaşadıklarına bağlı atıflar ya da alakasız görünen başka görsel, işitsel, bedensel duyumlar vs..) bunun değerlendirilmesi şeklinde olur.
Danışanın iç dünyasındaki hareketlenmenin yönetilebilmesi için Emdr eğitimi almış emin ellerde yani ya psikiyatrist terapist ya da klinik uzman psikolog tarafından yapılması gerekir. Eğer yeterli eğitim almamış (psikoterapi) iki günlük sertifika programları ile terapi yapmaya kalkan kişilerin elinde uygulanmaya çalışılırsa danışan ikincil bir travmaya maruz kalabilir.
Emdr ile çalışılacak konular çocukluk çağı travmaları, depresyon, uzamış yas, sosyal fobi, yaygın anksiyete (evham kuruntu hastalığı), panik atak, sınav performans kaygısı, yeme (anorexia nevroza, bulumia nevroza) bozuklukları, takıntı hastalığı, migren, böcek, yılan, kan, asansör, yükseklik fobisi ve diğer fobiler, madde ve alkol bağımlılığı, internet bağımlılığı, trafik kazası, deprem, diğer doğal afetler terör ve savaş mağduru, cinsel taciz, tecavüz mağduru, konversiyon bozukluğu, kişilik bozuklukları vs..
Hayatımızdaki her engelin temelinde olumsuz temel inançların (değersizlik, yetersizlik, güvenmeme, çaresizlik, başarısızlık vs..) olduğunu ve bunların kaderimiz haline getirildiğini düşünürsek EMDR ile farkındalığımızın arttığı bir dünya, vedalaştığımız, duyarsızlaşan olumsuz anılar terapinin yüz güldürücü yanıdır.