Günümüzde ağız ve diş sağlığının öneminin sıklıkla vurgulanması sayesinde kişiler, geçmişe oranla ağız ve diş bakımlarına daha fazla özen göstermektedirler. Fakat buna rağmen diş hekimlerine başvuran hastaların en çok yakındıkları şikâyetlerin başında, dişlerini her gün fırçaladıkları halde yine de diş çürüğü sorunuyla karşılaşıyor olmalarıdır. Hatta bazı hastalarımız bir dönem çok iyi bakım yaptıkları halde, yine dişlerinin çürüdüğünü gördüklerinde hayal kırıklığına uğrayıp bakım yapmaktan tamamen vazgeçebilmekte ve sorunların daha da büyümesine neden olmaktadırlar. Oysaki dişlerde çürük oluşmasına neden olan pek çok faktör bulunmaktadır. Bunları kısaca özetleyecek olursak:
Beslenme:
En önemli faktörlerin başında gelmektedir. Anne karnındayken annenin beslenme alışkanlıkları, doğum sonrası bebeğin aldığı besinler ilerideki diş çürüklerinde çok önemli rol oynar.
Bebeklik döneminden ek gıdalara geçişte çocuğun ilk damak tadı ve alışkanlıkları oluşuyor iken eline karbonhidrat ve şeker içeriği fazla olan bisküvi, kraker, cips, boyalı abur cubur gıdalar verildiğinde, sıklıkla bu çocuklar 3-5 yaş gibi çok erken çağlarda kanal tedavisi, dolgu, diş çekimi gibi zorlu tedaviler yaptırmak zorunda kalmaktadırlar.
Sonrasında da erişkin yaşta kişinin günlük beslenme alışkanlıkları çürük oluşumunu hızlandırabilmektedir. Besinler dişleri çürütürken, iki yönden etkili olmaktadır:
- Birincisi besinlerin içeriklerinin etkisidir:
Örneğin yağlar ve proteinler sindirilirken, plak içerisindeki son ürünlerinin bazik oluşuyla ağız içindeki asidi etkisizleştirerek, bakterilerin tutunmasını azaltıp çürük oluşumunu geciktirirlerken, karbonhidratlar ağız ortamını daha da asitleştirerek çürüğe neden olan başlıca besin grubunu oluşturmaktadırlar. Ağız ortamının uzun süre asidik kalması yani düzenli diş fırçalanmaması sonucunda da çözünmeye başlayan mine dokusu kaybolarak sırasıyla alttaki dentin ve pulpa dokuları bu durumdan olumsuz etkilenmekte, çürük ilerledikçe de ağrılar başlamaktadır. Buradan anlaşılması gereken, günlük beslenme alışkanlıklarımızda mümkün olduğunca karbonhidrat ağırlıklı beslenmekten kaçınmak, öğün aralarında sık sık cips, kola, kek, bisküvi, kraker, şeker, tatlı türü gıda atıştırmalarından uzak durmaktır. - Besinlerin ikinci etkisi ise mekanik etkidir:
Kaba lifli, çiğnemeyi gerektiren besinler zamanla dişlerin girintili yüzeylerini (fissürlerini) sığlaştırıp dişlerin tepe kısımlarını (tüberküllerini) aşındırarak mekanik tutunmayı etkilerler. Çiğneme sırasında artan tükürük salgısıyla da mikroorganizmaların dişlere tutunması engellenir ve böylece diş fırçası kullanımındaki mekanik temizlik etkisi sağlanmış olur. Yani lifli gıda tüketme alışkanlığı fazla olan bireylerde çürük çok daha az görülmektedir. Bu da hastaların çok sorduğu “köylerde yaşayanların dişlerinde hiç çürük yok, biz o kadar bakıyoruz yine de neden çürüyor?” sorusunun cevabını açıklamaktadır.Yapay işlemlerden geçmemiş doğal gıdalar ile beslenme, çiğ ve taze meyve tüketimi dişlere aynı zamanda temizleyici etki göstermekte iken, şehirlerde bireyler pek çok işlemden geçmiş, organik yapısı bozulmuş, yumuşak ve liften yoksun ürünlerle beslenmekte, bunlar da dişlerde temizleyici mekanik etkiyi sağlayamamaktadır.
Dişin Yapısı:
Dişin morfolojik (şekilsel) ve kimyasal yapısı çürüğe yatkınlığı belirlemektedir. Morfolojik olarak diş yüzeyindeki tutucu alan ne kadar azsa, çürük o kadar az oluşur. Buradan hareketle dişlerinin yüzeyindeki girintili yapı fazla olanlara, temel mantığı bu girintileri örtmek olan Fissur Sealant (fissür örtücü) uygulamasının yapılması çürük oluşumunu önleyecektir. Kimyasal olarak ise, dişin yapısında kalsiyumkarbonat, kalsiyumfosfat, oktakalsiyumfosfat, hidroksiapatit ve floritlenmiş hidroksiapatit gibi kireçli dokular vardır. Bu yapılardan kalsiyum karbonat, en kolay çözünüp en kolay çürüyen yapıyken, florlanmış hidroksiapatit en zor çözünen dolayısıyla da en zor çürüyen yapıdır. Bireyin dişlerinde genetik olarak kalsiyumkarbonat oranı fazla ise çürüğe yatkınlığı daha fazla olacaktır. Bu kişilerin flor içeriği yüksek macun kullanmaları ve hekim tarafından uygulanacak koruyucu tedavileri yaptırmaları yerinde olacaktır.
Kalıtım:
Az çürüklü anne ve babaların çocuklarında da az çürük görülmesi, ikizlerdeki benzerlikler kalıtımın rolü olduğunu düşündürmektedir. Irklar arasında da, zencilerde de daha az çürük görülmesi gibi farklılıklar vardır. Ancak genetik olarak çürük aktivite riski yüksek görülen bireyler, çeşitli koruyucu önlemler ve doğru beslenme ve bakım alışkanlıkları sayesinde diş çürümesinin önüne geçebilirler.
İç Salgı Bezleri:
Tiroid ve paratiroid bezi hipofonksiyonlarında diş çürüğü çok artmaktadır. Yapılan araştırmalarda bu bezlerin az çalışması halinde diş çürüğü sıklığının arttığı gözlenmiştir. Bu rahatsızlığa sahip olanların hekimlerine başvurup gerekli tedavi konusunda yardım almaları gerekmektedir.
Vitaminler:
A ve D vitamini eksikliğinde diş çürüğü artmaktadır. Bu vitaminleri içerisinde barındıran gıdalara, beslenme sistemi içerisinde mutlaka yer vermek gerekmektedir.
Tükürük Yapısı:
Tükürük, ağız içerisinde bakterilere yaşam ortamı hazırlamaktadır. Tükürüğün kıvamı, pH’sı, tamponlama kapasitesi ve salgı miktarı çürüğe yatkınlığı etkileyen oldukça önemli faktörlerdir.
Müköz (koyu kıvamlı) ve seröz (akıcı kıvamlı) olarak iki tipte sınıflandırılır. Müköz tükürük daha yoğun olması ve yıkayıcı etkisinin daha az olması nedeniyle çürük oluşumu açısından olumsuzdur. Karbonhidratlı besin alımının sıklaşması, müköz tükürük salgısını artırarak çürüğe zemin hazırlamaktadır.
Tükürüğün pH’sının 6.9’un altına inmesi çözünmeyi kolaylaştırmaktadır. Ağız içinde ph’nın düşmesi yine beslenme ile doğrudan alakalıdır. Örneğin kola, limonata gibi içeceklerin içilmesini takiben tükürük ve ağız içi ortam iyice asitleşmekte, bu da mine çözünmesini hızlandırmaktadır. Klinikte yoğun bir şekilde asitli içecek tüketen bireylerin dişlerinin, diş etine bakan boyun bölgelerinde, minede aşınma sonucu sarımsı lekelenmeler ve hatta aşınmalar sıkça gözlemlediğimiz olgulardır.
Tükürük tamponlama kapasitesi, tükürük içerisindeki bazı proteinlerin ağız içi pH düştüğünde devreye girerek pH’yı nötrleştirmesi anlamına gelmektedir. Tek kriter olmamakla beraber tamponlama kapasitesinin düşük olduğu bireylerde daha fazla çürük oluştuğu gözlenmiştir.
Sistemik bazı hastalıklar (diyabet, Parkinson, sedatif ilaç kullanımını gerektiren rahatsızlıklar vb.) tükürük salgı miktarını azaltmaktadır. Baş-boyun bölgesinden görülen radyoterapi (ışın tedavisi) de tükürük bezlerinin salgısını azaltarak çürük oluşumunun artmasına sebep olmaktadır. Tükürük salgılama görevi olan parotis bezinin çıkarıldığı deneylerde çürük oluşumunun çok arttığı tespit edilmiştir.
Görüldüğü gibi diş çürüğü oluşumunda rol oynayan pek çok farklı etken bulunmaktadır fakat unutulmamalıdır ki tüm bu etkenlerin dişlerde çürük oluşturabilmesi için ağızda mikrobiyal dental plak adını verdiğimiz, gıda artıklarının diş yüzeyinde birikmesiyle oluşan plak tabakası olmazsa olmaz faktördür. Bu tabaka diş yüzeyinden çeşitli bakım araçlarıyla uzaklaştırıldığında büyük ölçüde çürüğün önüne geçilebilmektedir. Yine küçük yaşlarda hekimin diş yüzeyine uygulayacağı bir takım koruyucu yöntemlerle de çürük oluşumu önlenebilmektedir. Sorunların sizi üzecek boyutlara gelmesini istemiyorsanız, lütfen dişlerinizi günde iki kere düzenli ve doğru yöntemle fırçalayıp günde bir kez diş ipi kullanmayı ve yine düzenli aralıklarla diş hekiminizi ziyaret etmeyi ihmal etmeyiniz.